Bir Liselinin Parlak Zekası
Ben hala liseyi okuduğum
şehirdeyim. Lisedeki arkadaşlarımın neredeyse tamamı başka şehirlerdeler. En
azından benim samimi olduğum arkadaşlarımın hiç biri burada değil. Arada sırada
buraya geldikleri zaman buluşuruz. Şu sıralar da onların buralara gelme
zamanları. Buluştuk yine. Konuştuk durduk eskilerden. Depreşti tabi yine benim
eski anılarım. Ah be 10. sınıf. Ben 10. sınıfa yeni bir şehirde başlamış oldum.
Bir sene öncesinde bambaşka bir yerde yaşamaktaydım. Kolay değil tabi okul
değiştirmen demek senin tanıdığın onca arkadaş listesine de güzelce bir elveda
demek. Tam bunalım çağlarım. Ders falan hak getire. Hoş 9da öyleydi ya neyse,
karıştırmayayım en iyisi yoksa 8, 7, 6 diye gidecek bu durum. Evet çalışkan
biri falan değildim. Derslerim de iyi değildi ya nasıl olduysa hep bir şekilde
geneli iyi geliyordu. Bir yıl içerisinde karne dönemi iki kere yaşanır. Okulun
açılmasından yarıyıla kadar geçen zaman yaklaşık dört aya yakın. İkinci dönem
de bu kadar sayılır. Yılda iki kere karnede bizimkilere hesap vermek öyle çok
da zor olmadı hiç benim için. Bir şekilde bu duruma hep katlanıp atlatmayı
başardım. Ama 10. sınıfta işler biraz değişti. Çünkü geometri öğretmenim
teyzemin arkadaşıydı. Bu da demek oluyordu ki ben eğer bu dersten kötü not
alırsam o dört aylık huzurlu dönemi unutmam gerekir. Ya madem illa ki tanıdık
bir hoca çıkacak bari geometri olmasıydı. Ne bileyim edebiyat, coğrafya, tarih
derslerinde işler daha kolay yürür. Hocanın senden istediği şey gayet açık ve basit
bir şeydir. Tüm ders boyunca hoca bir şeyler anlatırken senin gıkını bile
çıkarmadan sessizce kitaba bakarak takip ediyormuş gibi yapman. Bu hocayla
senin aranda imzalanmış gizli bir anlaşma gibi bir şeydir. Kesinlikle bana uyar
bu durum. Kitaba bakar gibi yapıp, sınırsız hayal dünyamda bir şey kurup
geliştirmek ve bu dünyada yaşamak ya da takip ettiğin sayfanın arkasında bir
şeyler karalayıp çizmek. Ama Matematik ve kardeşi geometride durum böyle midir?
Hayır. Çünkü hocaların sürekli senin derse katılmanı bekler dururlar. Kalkıp
bir iki soruda senin çözmeni beklerler. Asla onları dinliyormuş gibi yapman
onlara yetmez. Anlamak ve bilmek zorundasındır. Neyse hadi diyelim ki bir
şekilde dersleri atlattın diyelim. Notların da iyi olmak zorunda aksi halde tak
diye bizimkilere bir telefon. Bu durumda aklıma iki yol geldi. Birincisi
çalışmak. Bu ilk durum hem bana göre değil hem de hadi tamam çalışacağım
diyelim. Arada o kadar yılın boşluğu var nasıl doldurayım? Ya da en azından
kendi içimde hep arkasına sığındığım müthiş bir bahanedir bu. Olsun sonuçta
benim için hep yeterli olmuştur bu. O zaman geriye sadece tek bir yol kalmıştı
artık benim için: Kopya çekmek. Ama öyle kağıttan falan ya da sırasının üstüne çin
yazısı gibi küçücük yazarak çekilen kopyalardan falan değil. O iş hep yaştır.
İstediğin kadar formülleri yaz yolu bilmedikten sonra hiçbir anlam ifade etmez
sana onlar. Hem öyle çokbilmiş arkadaşların da söylediği gibi hiçbir hoca sırf
formüle iki puan vermez. En azından ben hala böyle bir şey duymadım. Neyse
benim bahsettiğim şey bilen birisinden bakarak çekmek. Bu kişi asla yanımdaki
olamazdı. Zaten onun durumu benimle aynıydı. Benden beterdi diyemiyorum çünkü
ben zaten en dipte olduğumdan dolayı böyle bir şeyin mümkün olması olası bile
değildi. Önümdeki arkadaş hiç olmazdı çünkü bazı sınavlarda ben bir şey yapmış mıyım
acaba diye dönüp baktığı hallerini göz önünde bulundurunca o da baya bir
çaresizdi. O zaman geriye sadece arkamdaki çalışkan ve bu kelimeyle özdeşleşen
kız arkadaşım kalmıştı. Evet hem çalışkandı hem de kızdı. İdeal ikiliydi yani.
Şimdi geriye kalan onun kağıdına bakarken ses çıkarmaması; göz yummasıydı.
Yapmam gereken belliydi. İlk önce onunla baya bir dost falan olmam lazımdı.
Öyle ki hiç kimse tarafından hoş karşılanmayan bir kelime dahi sarf etse onun
arkalığını almam ve onun yanında olduğumu hissettirmem şarttı. Hani benim
tarihim coğrafyam falan da baya bir iyidir. Ben onlarda yardım edeyim o da
geometride etsin diye bir düşünceye girsem hiç fayda yok. Çünkü ne o zaman ne
de şimdi matematiği ve geometrisi iyi olup da diğer dersleri kötü olan hiç
kimseye rastlamadım. Her zaman geçerlidir bu durum bu iki derslerde
başarılıysan hepsinde iyisindir. İyi arkadaşlık olayı en iyi yöntem olmalıydı
bu yüzden. Ben de böyle yaptım ve sınav günü tüm bunların üstüne bir de iyice
bir yalvardım göstersin diye. Acıdı sanki tamam bir şeyler yaparız der gibi de
kafasını oynattı. Meğer ben o anki sınav stresi ve geri kalan iki buçuk ayı
kurtarma çabası sevdam yüzünden o hareketi yanlış anlamışım. Hayır olmaz
yapamam demiş. Tabi ben bu durumu anladığımda kendimi sınavda buldum. Kaç kere
arkama dönüp de bakmaya çalıştıysam da hep eliyle kağıdını kapattığı manzara
ile karşılaştım. Sınav bitmiş ben güzel bir 30 puan almış ve dolayısıyla 3
sınavın ilk basamağından çakmıştım. Gerçekleri gördüğümde her şey için çok
geçti. Bir buçuk aya yakın bir zaman mükemmel bir ustalıkla kurup ondan sonra da
yürüttüğüm plan bir sınav saatinde suya düşmüştü. Tabi durumu bizimkiler öğrendi.
Sonraki iki buçuk ayım sadece çalışmakla geçti. Bu kötü anı da aklıma bizim
çocuklarla buluştuğumuz gün, bu yardımsever kız arkadaşı yolda görünce aklıma
geldi. Evet birçok güzel anım da mevcut liseyle ilgili. Ama bu kızla ilgili
aklıma sürekli bir yıldırım gibi çakan şey sadece bu.
kırşehir
YanıtlaSilkırıkkale
manisa
tokat
urfa
OPM